biryaziatolyesi

Teknoloji Yalnızlaştırır mı ?

Afili tekno-yalnızlık!

 Yalnızlık...yenisi ya da "çömez"i olduğunuz bir şehre ilk geldiğiniz zamanki duygunun adı sizde de yalnızlık mıdır? Hele ki o yaşınıza kadar ailenizden hiç uzun süreli ayrılmadıysanız.
 
O kalabalıklar içinde bir başınıza elinizi şakaklarınıza koyup aklınızdan o ruh haline uygun bir parça veya bir şiir geçer mi? “Ne bir güzel var avutacak gönlümü bu şehirde/Ne de tanıdık bir çehre/Bir tren sesi duymayagöreyim/İki gözüm iki çeşme...” türünden bir Orhan Veli klasiği ya da “Yalnızlık alır götürür vay beni yazık bana…” tarzı bir slow parçanın girişi mi olur o anda dilinize takılan? Üniversiteyi okumak için geldiğim Muğla’nın bende bu hisleri uyandırdığını söyleyebilirim ilk zamanlar. O hiç alışamayacakmış hissi, bir hüzünlü gurbet nağmeleri… Hele bir de onca yolu tek başınıza geldiyseniz ve aileniz size sadece telefonun diğer ucundaki kadar yakınsa (!)

Şimdi dönüp baktığımda kocaman bir dört yılın -Lale Devri’nin- nasıl bu kadar çarçabuk bittiğini düşünüyorum. Hiç alışamayacağımızı düşündüğümüz bu şehirden şimdi nasıl kopacağımızı ve bizi bekleyen zorlu hayata ne kadar hazırlıklı olup olmadığımızı konuşuyorduk dün akşam arkadaşlarla. Uzun zamandan sonra ilk kez salonun ortasına gazete serip (bu arada Zaman kesinlikle su geçirmiyor, biyolog arkadaşın tespiti, test ettik denedik) demli çayımızla beraber çiğdem çıtlatıp muhabbetin belini kırıyorduk, ne de çok özlemişiz meğer bağdaş kurup hasbıhal etmeyi, yüz yüze en gerçeğinden diyalogları. Özlemişiz diyorum; çünkü bu huzur saatleri eve yeni bir arkadaş daha almamızla büyük oranda sekteye uğramıştı nicedir. Ne kadar sinsiymiş meğer, ağına düşürüp bizi bizden kopartacağını hiç düşünmemiştik. İşte asıl mevzu da bu:

Hep Volkan’ın fikriydi. (Az önceki biyolog arkadaş)… Ben ve Yiğit (matematikçi, zehir gibi maşallah) karşı çıkıyorduk, “Bilader nemize lazım, fakültede bir sürü var zaten!” diye ona karşı çıkıyorduk. Ailemiz de bizimle aynı hatta daha da sabit düşünceliydi bu konuda. Gelgelelim, daha fazla dayanamadık, onunla fakültedeki birlikteliğimiz yetmez olmuştu, o kadar çok şey biliyordu ki kendine her geçen gün daha fazla çekiyordu bizi. Sinsi sinsi ağlarını örmeye başladı önce kafamızda sonra da evimizde. Ve Volkan bir gün onu getirdi evimize; sonun başlangıcı işte o zamandı.

Bu yeni arkadaşın adı ADSL’ydi, Hani CMYLMZ’ın reklamında oynadığı şirketin Türkiye’deki “sağlayıcılığını” yaptığı 21. yüzyılın en büyük buluşu. Mutluyduk, hem biz iradeli (?) gençlerdik canım, söz vermemiş miydik birbirimize, ailelerimize (Gizli yarışma 4 numaralı kod : L )o bize değil biz ona hükmedeceğiz diye?… Bir Matrix sarmalının içine düşeceğimizi nereden bilebilirdik ki?

İlk hevestir, dedik önceleri; ama ne hevesmiş, bağlandığımızdan beri geçmedi hevesimiz ve gün geçtikçe daha da bağlanır olduk. Karşılıklı saygı, sevgi ve anlayış temelleri üzerine kurduğumuz ve bunu üç yıldır da gayet güzel sürdürdüğümüz öğrenci evimize de bir haller oldu. Aynı evde birbirimizi göremez olduk neredeyse. Her birerlerimiz kendi odasında, laptop ve internetiyle kendi dünyasında. Gerçek paylaşımımız giderek azaldı, önümüze dağlar değil; ama sarıp sarmalayan ağ’lar çıktı. Artık nette MiSiN, cepte MiSiN iletişimi başladı evimizde. Aynı evde farklı odala




Bu sayfa hakkında yorum ekle:
İsminiz:
E-mail adresiniz:
Siteniz:
Mesajın:
Bugün 21 ziyaretçi (75 klik) kişi burdaydı!

DUYURU PANOSU

Bir Yazı Atolyesi Geri Döndü
  • Yeni Konular...
  • Covid 19 Hakkında Herşey
  • Projeler
  • Soruyorum
  • Yeni Röportajlar
  • Youtube Kanalımız Açıldı
  • Facebook Sayfamız Kuruldu
  • Twitter Hesabımız Açıldı

Anket

Geri Dönüşümüze Kaç Puan Verirsiniz
 

SPONSOR